Evrimcilerin sık sık dile getirdiği konulardan bir tanesidir; “Körelmiş Organlar“. Peki nedir bu körelmiş organlar? Ne işe yarar?
Körelmiş organlar, canlıların sahip olduğu ancak asıl işlevini yitirmiş organlardır. Mesela uçamayan kuşların kanatları. Yazımızın ilerleyen kısmında göreceğimiz sebeplerden dolayı, bu tür organlar “Evrim” e güzel kanıt oluştururlar. Bu yüzdendir ki, Charles Darwin bu konunun üzerinde epeyce durmuştur.
Yaratılışçıların ise “cevaplanamayan sorular” hanesine artı olarak eklenen konulardan biridir.
Uçamayan Kuşların Kanatları
Tavuğu düşünün kanatları vardır ancak uçamaz. Peki her canlıyı mükemmel (!) bir formda yaratmış Allah uçamayan kuşlara kanat vererek neyi amaçlamıştır? Evrim tarafında ise cevap basit, uçamayan kuşların ataları , o kanatları bir zamanlar uçmak için kullanıyordu. Değişen çevre koşulları o canlının artık uçmasını gerektirmediğinden kanatlar körelmiştir.
Gene bilindik bir örnek olan tavuktan devam edelim. Bahçenizde beslediğiniz tavukların yiyecek bulmak veya avcılardan kaçmak için uçmasına gerek yoktur. Bu yüzden ehlileştirilen tavukların kanatları körelmiştir. Tavuk, uçmak için gerekli olan kanat donanımına harcayacağı enerji ile artık başka şeyler yapabilir.
Bu konuya değinmişken tabi ki BilgehanBengi‘nin yazısından bahsetmezsek olmaz.
Kaç tane uçamayan kuş biliyorsunuz? En azında tavukları, penguenleri, devekuşlarını biliyorsunuzdur… Bunlar dışında daha pek çok kuş var, kanatları olan ama uçamayan…
Tamam devekuşu iri, penguen de yüzüyor, ama zavallı tavuk niye uçamıyor? Takahe, Kiwi, Kakapo gibi bizim zavallı tavuk da yürümek zorunda… Uçurmayacak kanadı veren Allah sizce nasıl bir tasarımcı?
Devam ediyoruz bu sefer de başka bir siteden alıntı;
Bu konudaki en büyük çarpıtma aslında körelmiş organların işlevsiz organ diye sunulması ve bunların işlevi olmaması gerektiği şeklinde anlatılması. Bu kesinlikle doğru değildir. Körelmiş organ demek işlevsiz organ demek değildir. Bundan 150 yıl önce Darwin bunu açıkça ortaya koymaktadır. “İki görevi olan bir organ bir görev açısından tam gelişmeyebilir veya o görev için hiç gelişmeyebilir -bu görev daha önemli görevi bile olabilir- ve diğer görevi mükemmel bir verimlilikte çalışır olarak kalabilir…Bir organ asli görevini yitirip ayrı bir şey olarak kullanılabilir.” (Charles Darwin, On the Origin of Species, 1859). Görüldüğü gibi Darwin bundan 150 yıl önce aslında konuya açıklık getirmiş. Ama nedense günümüzde bazı kişiler bunu tersi gibi gösterip bunun üzerinden evrim teorisine saldırmaya çalışıyorlar.
Asli görevi açısından tamamen işlevsiz hale gelmiş olsa bile organ ikincil görevlerde vücuttaki diğer organlara yardımcı oluyor olabilir. Hiçbir evrimci bilim adamı bunun aksini iddia etmiyor. Zaten “körelmiş organ” asli görevini yitirmiş organlara deniliyor. Ama bu, o organın başka görevleri olamaz veya başka bir görevi varsa körelmiş organ değildir anlamına gelmez. Yani körelmiş organlar tamamen işlevsiz de olabilir ama kesinlikel tamamen işlevsizdir diye bir iddia yok. Bu evrim karşıtlarının uydurmasından başka birşey değildir. 150 yıl önce Darwin’in yazdıkları ortada, ondan sonra gelen birçok bilim adamı da bu kavramı bu şekilde anlamış ve kullanmıştır.
Kaynak: http://bilimfelsefedin.blogspot.com
“Uçamayan bu kuşların kısa ve kalın kanatları, onların uçabilen atalardan türediklerini net bir şekilde ortaya koyar. Devekuşları yine de kanatlarını kullanırlar, fakat sadece denge için ve sosyal amaçlarla. Uçamayan Galapagos karabataği yakından tanıdığımız uçabilen kuzenlerinin yaptığı gibi, işe yaramaz kanatlarını yine de kurutmak için açar. Denizden balık avlama konusunda bir ustadır ama, penguenler gibi, kanatlarını yüzmek için kullanmaz ve su altında büyük, perdeli ayakalarının itiş gücüyle ilerler. Douglas Adams‘a göre “Ama ne yazık ki kakapo (bkz. altta) yalnızca uçmayı değil, uçmayı unuttuğunu da unutmuş. Görünen o ki, ciddi anlamda endişelenmiş bir kakapo bazen bir ağacın üzerine tırnanıp aşşağıya atlar ve sonrasında bir tuğla ne kadar uçabiliyorsa o kadar uçup zarafetten yoksun bir şekilde yere çakılır.”
—
Gördüğünüz gibi, işe yaramayan kanatlar ve bunları yarattığı söylenen Akıllı(!) Tasarımcı var. Hangi Akıllı Tasarımcı bu kadar ahmak olabilir?
Sevgiler, Saygılar
CasTRo
Darwin'in Galapagos ispinozları
Charles Darwin Galapagos adalarına geldiğinde, birbirlerine gagaları dışında çok benzeyen çeşitli ispinoz türlerinin varlığını saptadı. Yer ispinozlarının derin ve geniş, kaktüs ispinozlarının uzun ve sivri, ve çalı ispinozlarının ince ve sivri gagaları vardı. bu ayrımlar diyetleri arasındaki farkları yansıtıyordu. Darwin bütün ispinozların adalara göç etmiş olan ortak bir atası olduğunu tahmin etti. Galapagos ispinozlarının yakın akrabalarının Güney Amerika ana karasında yaşıdıkları biliniyordu, ve "Darwin'in ispinozları", doğal seçimin nasıl olup da ortak bir ata türünden değişik ekolojik ortamlara uyarlanan çeşitli formlara yol açtığının klasik bir örneğini oluşturdu - bu olguya 'uyarlamalı yayılım' (adaptive radiation) dendi. Bu hipotez, o zamandan beri, gaganın derinlik, genişlik veya uzunluğundaki küçük farkların bile kuşların genel seçilim değeri üzerinde önemli sonuçlar doğurabileceği yönündeki veriler tarafından kuvvetlendiridi.
Her kuş türünde hangi genetik mekanizmaların gaga şeklinde özgün değişimlere yol açtığını bulmak için Harvard Üniversitesi'nden Arhat Abzhanov ve arkadaşları, ispinoz yavrularının gaga gelişiminde tetiklenen çeşitli genleri incelediler, ve çalışmaları 2006 yılında basıldı. Araştırmacılar, gaga şeklindeki değişimlerin calmodulin denilen, kalsiyum imlemesinde kullanılan ve gelişim ve metabolizma açısından yaşamsal önemi olan bir moleküle ait genin ifade edilmesindeki farklar ile çakıştığını buldular. Calmodulin, kaktüs ispinozlarının uzun ve sivri gagalarında, diğer türlerin daha küt olan gagalarına göre daha güçlü bir biçimde ifade ediliyordu. Gagayı oluşturan embriyonik dokularda calmodulin ifadesinin yapay olarak arttırılması, kaktüs ispinozlarındakine benzer bir biçimde, üst gaganın uzamasına neden oldu. Ulaşılan bu sonuç, Darwin'in ispinozlarındaki gaga şeklindeki değişimlerin en azından bir kısmının calmodulin etkinliğindeki değişime bağlı olduğunu gösterdi, ve genel olarak calmodulin'in yüze ve kafatasına ait kemiklerin gelişimindeki önemini de göstermiş oldu.
Bu çalışma biyologların evrimsel değişimin altında yatan moleküler değişimleri saptayarak, değişimi salt belgelemenin ötesine nasıl geçtiklerini gösterdi.